“Bayrak Harekatı” kod adlı darbe planının uygulanması için 11 Temmuz 1980 saat 04.00’te ordu komutanlarına harekete geçme emri verildi.
Ancak darbeciler, Süleyman Demirel liderliğindeki hükümetin 2 Temmuz’da güvenoyu alması üzerine bu planı erteledi.
Tarihler 12 Eylül’ü gösterdiğinde sabah saatlerinde Türk demokrasisine darbe vuracak plan hayata geçirildi.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun’dan oluşan darbeci Milli Güvenlik Kurulu tüm yetkileri devraldı.
Darbeciler önce Anayasayı yürürlükten kaldırmış, ardından TBMM’yi lağvederek antidemokratik faaliyetlerine hız vermişlerdir.
Ülke genelinde sıkıyönetim ilan edilmesinin ardından darbeciler sivil toplum kuruluşlarını hedef aldı ve Türk Hava Kurumu, Çocuk Esirgeme Kurumu ve Kızılay dışındaki dernekleri kapattı.
Darbeciler, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit’i Hamzaköy’e, Necmettin Erbakan ve Alparslan Türkeş’i Uzunada’ya sürerek siyasi partilerin kapılarını kilitledi ve siyasi yasak getirdi.
“ONU ASMAK DEĞİL BESLEMEK Mİ OLSUN?”
Her geçen gün anti-demokratik uygulamalara yenilerini ekleyen darbeciler, acısı yıllar boyu unutulmayacak idam cezalarına da imza attı.
Takvimler 9 Ekim 1980’i gösterdiğinde solcu Necdet Adalı ve ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu idam edildi.
Darbeden önce askeri polis memurunu öldürmekten suçlu bulunan 17 yaşındaki Erdal Eren’e de idam cezası verildi. Eren’in idam cezası Yargıtay tarafından iki kez iptal edilmesine rağmen, 13 Aralık 1980’de Milli Güvenlik Kurulu’nun onayladığı ve yaşının artırıldığı kararla Ankara Ulucanlar Cezaevi’nde idam edildi.
Kenan Evren’in Eren’e sözleri: “Asmak yerine beslemeli miyiz?” Bu açıklaması, darbecilerin insan hakları ihlallerinde sınır tanımayacağının itirafı niteliğindeydi.
Kanlı uygulamaların yanı sıra demokrasinin askıya alındığı dönemde 650 bin kişi gözaltına alındı, 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için idam cezası istendi.
Kanunun askıya alındığı o günlerde 517 kişi idam cezasına çarptırıldı, 50 kişi ise idam edildi.
Onlarca gazeteci için binlerce yıla varan hapis cezaları istendi, 14 bin kişi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı, 30 bin kişi ise “sakıncalı” olduğu gerekçesiyle işten atıldı.
Kültür ve sanat yaşamının da hedef alındığı 12 Eylül’de 1000’e yakın film sakıncalı olduğu gerekçesiyle yasaklandı.
DARBEYE KARŞI DAVA
Darbeci generallerin atadığı danışma konseyinin hazırladığı anayasa, 1982’de yapılan “güdümlü” referandumda yüzde 92 oranında evet oyu almıştı.
Evren ve diğer darbeciler, darbe anayasasına dahil ettikleri “geçici 15. madde” ile ömür boyu dokunulmazlık kazanarak olası soruşturmalara karşı önlem aldı.
Ancak “Milli Güvenlik Kurulu üyelerinin yargılanamayacağı” şeklindeki geçici madde 12 Eylül 2010’da yapılan referandumla anayasadan çıkarıldı. Böylece darbecilerin yargılanmasının önü açıldı.
Referandumdan bir gün sonra darbecilere ve onların talimatlarına uyanlara karşı Türkiye’nin dört bir yanından suç duyuruları yapıldı.
Bunun üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca o sırada hayatta olan Milli Güvenlik Kurulu üyeleri Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında soruşturma açıldı.
Haklarındaki iddianame, Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 10 Ocak 2012’de kabul edildi. İki darbeci, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya çalışmak ve Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmak veya engellemek” suçlarıyla suçlanıyordu. Anayasayla kurulan Türkiye Meclisi görevlerini yerine getirmekten vazgeçmiştir.” “Zorla teşebbüs”le suçlandı.
Duruşmalara sağlık nedenleri nedeniyle katılmayan darbeci generaller, video konferansla yaptıkları savunmada suçlamaları kabul etmeyerek, kendilerinin kurucu güç olduğunu ve mevcut mahkemelerin kendilerini yargılayamayacağını iddia etti.
Duruşma sırasında Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesi kanunla kapatılınca dosya Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi’ne devredildi.
Mahkeme, 18 Haziran 2014’te Evren ve Şahinkaya’yı, 1979’da sundukları tezkereyle “Anayasa’yı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek ve görevlerini yapmasına engel olmak” ve “değiştirmeye, değiştirmeye veya kaldırmaya teşebbüs etmek”le suçladı. 1980’deki darbeyle anayasayı değiştirmek ve bu yasayla anayasanın oluşmasını engellemek”. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni “görevden alma ve zorla engelleme” suçunu işledikleri gerekçesiyle “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezasına çarptırdı.
Mahkeme, bu cezayı ihtiyari indirimle “müebbet hapis”e çevirirken, 2 darbecinin de rütbelerinin düşürülmesine karar verdi.
ÖLÜMÜ NEDENİYLE DAVA DÜŞTÜ
Kararın ardından sanık avukatları karara itiraz etti. Dosya Yargıtay’dayken Evren 9 Mayıs 2015’te 98, Şahinkaya ise 9 Temmuz 2015’te 90 yaşında hayatını kaybetti.
Yargıtay 16. Ceza Dairesi, temyiz incelemesinde sanıkların ölümü nedeniyle davanın düşürülmesine karar verdi.
Dosyayı tekrar inceleyen ilk derece mahkemesi, karara uyup reddine karar verdi ve dosya ceza dairesine geri gönderildi.
Daire bu kez yerel mahkemenin kararını usul yönünden bozdu.
Bozma kararında, yerel mahkeme gerekçesinde, lehine olan yasanın 765 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) hükümleri olduğu belirtilmesine rağmen, karar paragrafında, bu hükümlere göre karar verilmesi gerektiği belirtildi. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (TCK) ve Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri hukuka aykırıydı.
Mahkeme, yine ceza dairesinin bozma kararına uyarak, Evren ve Şahinkaya hakkında “kamu davasının kaldırılmasına” karar verdi.
Evren ve Şahinkaya’nın mal varlıklarına el konulmasına ve sanıkların rütbelerinin düşürülmesine “yer bulunmadığına” hükmedildi.
Kaynak: AA