Arama: Kadın & Moda

Kadın kategorisinde genel olarak Moda başta olmak üzere Kadın’a dair her şey yer almaktadır.

Dünya Doğa Fotoğrafçılığı Ödülleri: Vahşi yaşamdan muhteşem görüntüler

Dünya Doğa Fotoğrafçılığı Ödülleri (World Nature Photography Awards) her yıl dünyanın en iyi doğa fotoğrafçılarını ödüllendirirken doğanın güzelliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. İşte Dünya Doğa Fotoğrafçılığı Ödülleri’nin kazananları…

Fotoğrafçı Tracey Lund, İskoçya’nın Shetland Adaları açıklarında balık tutan sümsük kuşlarını gösteren bu fotoğrafla Dünya Doğa Fotoğrafçılığı Ödülleri’nde birincilik ödülünü aldı.
Afrika mandasının üzerinde oturan sarı gagalı öküzkakanın fotoğrafı, kuş davranışları kategorisinde gümüş ödül aldı.
Fotoğraf: Lakshitha Karunarathhna
Celia Kujala, Meksika’nın Baja California eyaletindeki Coronado Adaları açıklarında çöplerle oynayan bir deniz aslanı yavrusunun bu fotoğrafıyla, doğa foto muhabirliği kategorisini kazandı.
Kenya’nın Doğu Rift Vadisi’ndeki bir gölet kenarındaki leoparın bu fotoğrafı, Richard Li’ye siyah beyaz kategoriyi kazandırdı.
Galapagos Adaları’ndan bir başka görüntü ise yengeçleri gösteriyor.
Fotoğraf, Bill Klipp’e omurgasızlar davranışı kategorisinde ödül kazandırdı.
Galapagos Adaları’nda çekilen İngiltere’den John Seager, bir deniz iguanasının üzerinde duran lav kertenkelesini gösteren bu fotoğrafla amfibiler ve sürüngenler davranışı kategorisinde altın madalya kazandı.
İsviçreli Andy Schmid, Norveç’in Skjervøy kentinde ringa balığı kovalayan dişi bir orkayı gösteren bu fotoğrafla su altı kategorisinde altın madalya kazandı.
Bitkiler ve mantarlar kategorisini kazanan fotoğraf, Chatree Lertsintanakorn’a ait.
Tayland’ın Umphang Yaban Hayatı Koruma Alanı’nda “Thismia thaithongiana” adlı alışılmadık bir bitki.
Ivan Pedretti, İzlanda’da çekilen bu fotoğrafla Dünya manzaraları ve çevreleri ödülünü kazandı.
Amit Eshel, İsrail’in Negev çölünde bir uçurumun kenarındaki Nubya dağ keçisini gösteren bu fotoğrafla doğal yaşam alanı kategorisinde ödül kazandı.
Fotoğraf:  Jouni Erola
Fotoğraf: Nicolas Remy
Fotoğraf: Giovanni Crisafulli
Read More

Osmanlı'nın kuruluşunu konu alan Devlet Ana sahnede

Devlet Tiyatroları Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğünce, usta yazar Kemal Tahir’in 1967’de yayınlanan Osmanlı’nın kurulma sürecini anlattığı “Devlet Ana” eserinden uyarlanan tiyatro oyunu sanatseverlerle buluştu.

Ankara Devlet Tiyatrolarınca sahnelenen, rejisörlüğünü Ayşe Emel Mesci’nin üstlendiği, usta yazar Kemal Tahir’in Devlet Ana romanı tiyatro sahnesinde bu ay dünya prömiyerini yaptı. Devlet Ana oyunun biletleri 1 dakika içinde bitti ve bir rekora imza attı. Ayşe Emel Mesci, oyunun ilk temsilini verdiği Cüneyt Gökçer Sahnesinde, AA muhabirine, romanın oyuna aktarılma süreci ve esere yönelik açıklamada bulundu. Mesci, Devlet Tiyatroları sahnesinden 10 yıl uzak kaldığını ve yeniden eser üretmeye başladığı için mutlu olduğunu söyledi. 1970’lerde Kemal Tahir romanlarındaki Orta Asya kökenli, göçebe toplum düzeninin sıkça tartışıldığını belirten Mesci, “Bütün tarihçilerin, roman yazarlarının, politikacıların üzerinde durduğu romanlardı Kemal Tahir’in Devlet Ana, Kurt Kanunu ve Yorgun Savaşçı eserleri.” dedi. Mesci, eserde Anadolu medeniyetleri üzerine gelen göçlerin kendi kültür mirasını taşıdığını ve şaman kökenli hikaye anlatıcılığının daha sonra semavi semahlara dönüşmesinin sahneye yansıdığını söyledi.“Doğu operası ve Shakespearean bir anlayışla oyunu sahneledik” Seyirci karşısına çıkarak ilk takdiri kazandıklarını belirten Mesci, “73 yaşındayım ve 58 yıldır sanatın içindeyim. Yıllardır Anadolu mitosları, destanları, seyirlik oyunları üzerine uzun zamandır çalışıyordum. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü ikinci sınıf öğrencileri ile her yıl antik tiyatrolarda bir antik metni çalışıyoruz. Bu kazanımlarımı Devlet Ana’ya yansıttım. Bütün sanatların sentezinden çıkacak bir tiyatro anlayışım olduğu için doğu operası ve Shakespearean bir anlayışla oyunu sahneledik.” dedi. Rejisör Mesci, şunları kaydetti: “Tarihsel romanda hikayelerin kopmamasına önem verdik. 60 kişilik bir ekip oynuyor. Oyunda 27 tablo var ve bu sahneler 1290 ile 1300 yılı arasında geçiyor. Sıçramalı bir tarih akışı var. Bir sahne kös meydanı, diğer sahne Osman Bey’in obasında geçiyor. Bu sıçramalı akışı seyirciye aktarmak için her sahnenin kendi özgün çalışmasını yapmak gerekiyordu. Bunu doğru aktarabilmek için çok büyük mücadele verdim.” “Kemal Tahir oyunu izleseydi ne düşünürdü ve 2024’ten bu romanı nasıl görürdü” diye zaman zaman düşündüğünü ifade eden Mesci, Kemal Tahir’in Devlet Ana’yı yazarken derinlemesine tarih okuyarak araştırma yaptığı dönemle, bugünün eş değer olmadığını söyledi. Ayşe Emel Mesci, sözlerini şöyle sürdürdü: “Oyunda çok mert insanlarla karşı karşıyayız. Eser, Kuran-ı Kerim’in, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed’in söylediklerinin devamını, aynısını vurguluyor. Yani ‘Toprağın mülkiyeti Allah’ındır. Anadolu’da çok temel bir husus bu ilke. Oyunda kadın-erkek eşitliğini görüyoruz. Kadınların hepsi eşit bir şekilde düşmana karşı savaşıyorlar. Kadınlar aynı zamanda yiğit savaşçılar yetiştiriyor. Kayı boyu ve diğerlerinde ırk, dil ayrımı yok, Kemal Tahir bunu çok güzel işlemiş biz de sahneye yansıtmaya çalıştık. Tasavvufi açıdan bakıldığından insana değer veren ilkelerin olduğu, birbirine destek veren insanların ve çok iyi savaşçıların yetiştiği bir dönem ve iyi bir şekilde sahneye taşıdığımı düşünüyorum.” Bu tarz büyük oyunların Devlet Tiyatroları haricinde yapılamayacağının altını çizen Mesci, DT’nin sorumlukları olduğunu, hem öğretici, eğitici hem de eğlenceli oyunları hakkıyla yapabildiğini söyledi. “Devlet Tiyatroları olmasa bu ülkenin kültürü çok geri gider. Osmanlı’yı da, Cumhuriyeti de yeni ve yabancı yazarları sahneye taşıyorlar. Çok görevi var Devlet Tiyatrosunun. İzleyiciler, 3 saatlerini diziye vereceklerine gelip izlesinler.” diyen Mesci, faydalı ve doğru bir oyun çıkardıklarına inançlarının tam olduğunu kaydetti.

“DEVLET ANA, OSMANLI DEVLETİNİN YÖNETİMİ BİÇİMİNİN SİMGESİ”

Devlet Ana’yı (Bacıbey) canlandıran oyuncu Mehtap Öztepe, Ayşe Emel Mesci’nin yönetmenliğiyle böylesine zor bir oyunun sahnelenmesinden çok mutlu olduklarını söyledi. Öztepe, “Devlet Ana, Osmanlı Devleti’nin yönetimi biçiminin simgesi. Kadının sert karakteri, koruyuculuğu, anaçlığı, kadın olması, yönetim anlayışının göstergesi. Sert bir karakter, koruyucu ama kadın. Kadına saygı duyuluyor.” dedi. Oyunda didaktik bir dil kullanıldığını ve şiirsel bir anlatımın kullanıldığını vurgulayan Öztepe, “Kemal Tahir’in bir eserini oynamak bizim için büyük mutluluk, seyircimizin de seveceğini düşünüyoruz.” dedi. ERTUĞRUL, OSMAN VE ORHAN BEY’İN HİKAYESİ

Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı Osman Bey’i canlandıran Kutay Sungar, kapalı ve yoğun bir prova süreci geçirdiklerini ama prömiyer ile gelen seyirci yorumlarının ekibe mutluluk verdiğini söyledi. Kariyeri boyunca Genç Osman, IV. Murad’ı oynadığını ama Osman Bey karakterini oynamadığını, daha farklı olduğunu belirten Sungar, şunları kaydetti:

“Genç Osman’da Osman’ın hikayesi anlatılıyordu ama Devlet Ana’da sadece Osman Bey değil, bir boyun hikayesi anlatılıyor. Tek bir karakterin, kahramanın hikayesi değil ve dediğiniz gibi edebiyatımızın en önemli romanlarından birisi. Sonradan imparatorluğa dönüşecek ve ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına giden süreci getirecek tarihin ilk kısmını anlatıyoruz. Kemal Tahir’in 650 sayfalık romanın özünü sahneye aktarabildik diye düşünüyorum. Romanda olan ama sahnede olmayan bir şey var mı diye düşünüyorum ama her şeyi anlattık tiyatroyu baz aldığımızda.” “GÖRKEMLİ BİR ROMAN UYARLAMASI” Hikayenin anlatıldığı dönemin bugüne göre daha zor yıllar olduğunu belirten Sungar, oyunun ilk sahnelerinde Osman Bey’in Ertuğrul Bey’in vekili olarak görüldüğünü ve çok büyük bir Ertuğrul Bey karakterinin sahnede yer aldığını söyledi. Oyunun ortalarında önce bey sonra atalarına başkaldıran bir Osman Bey karakterini seyircinin izleyeceğini belirten Sungar, “Görkemli bir roman uyarlaması. Türk Dil Kurumu ödülü almış ve çok hoş bir Türkçesi olan bir roman Devlet Ana. Tarihe kurgusal da olsa objektif yaklaşan ve kültürümüzün, Osmanlı Devletinin kuruluş felsefesini anlatan bir oyun izleyecek seyircimiz. Ankaralı sanatseverleri oyunumuza bekliyoruz.” dedi. Osman Özkan’ın romandan uyarladığı iki perdelik oyunda, dekor tasarımını Murat Gülmez, kostüm tasarımını Gazal Erten, ışık tasarımını Yakup Çıtak üstlendi. Oyunun müziklerini usta müzisyen Tuluyhan Uğurlu’nun yaptığı, dramaturgisi Ali Berktay’a ait olan eser bugün, yarın, 2, 3, 4 Nisan’da Cüneyt Gökçer’de sanatseverlerle buluşacak.

Read More

400 yıllık Çerkes geleneği: Gelinin dert kutusu

Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde kurulacak Çerkes müzesi için Türkiye’nin dört bir yanından objeler toplanıyor. Toplanan objeler arasında 160 yıl önce Çerkes soykırımı sırasında Kafkasya’dan getirilen Kur’an-ı Kerim de var, dert kutusu da.

Uzuntarla Mahallesi’nde hayata geçirilecek Çerkes müzesi için Uzuntarla Adige Kültür Derneği Başkanı Sedat Yenişen ve dernek üyeleri, geleneklerini yansıtan çeşitli objeleri topluyor.
Şu ana kadar 200’ye yakın obje toplayan Yenişen, elde ettiği eserlerle unutulmuş Çerkes kültürünün de ortaya çıkarılmasını sağlıyor.
Yenişen, 160 yıl önce Kafkasya’dan gelen ailenin yanında getirdiği Kur’an-ı Kerim’i de müzeye koymak için saklıyor.
Müzede sergilenecek eserlerin arasında en göz çarpan ise dert kutusu.
Çerkes geleneğinde anne, gelin olacak kızına dert kutusunu vererek, damat tarafını kimseye şikayet etmemesini, aile huzurunu bozacak durumları kutuya anlatması isteniyor.
Bu eserin ortaya çıkmasıyla unutulmuş gelenek yeniden hatırlandı.
Sedat Yenişen; aralarında Kur’an-ı Kerim, dert kutusu ve Çerkeslerin “haluj sandığı” diyerek tabir ettiği 100 yıllık sandığın da bulunduğu 25’in üzerinde eserin Orhan Halman tarafından getirildiğini söyledi.
Çerkes kültürünü yansıtan objelerin Uzuntarla Adige Kültür Derneği’nde muhafaza edildiğini söyleyen Sedat Yenişen, “Yakında açacağımız Uzuntarla Çerkes Müzesine gönderilen objeleri derneğimizde muhafaza ediyoruz. Şu ana kadar 200’e yakın obje topladık. 80-200 yıllık objelerimiz var. En ilginç obje Kafkasya’dan gelen Kur’an-ı Kerim. Haluj sandığı da çok nadir bulunan objedir. Kur’an-ı Kerim-i yaklaşık 160 yıl önce Kafkasya’dan gelenler getirmiş. Son sayfaları hırpalandığı için el yazması ile tekrar yazılmış. Haluj sandığı da geleneğimizdendir. Çerkeslerin düğün evine giderken yardım amaçlı içerisine Çerkes böreği dediğimiz haluj koyarlardı. Çok nadir bulunan sandıktır. Türkiye’de en fazla 3-4 tane vardır. Bu sandığın tarihi 100 yıla yakındır” dedi.
Unutulmaya yüz tutmuş Çerkes kültürünü yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla uzun süredir eserler topladıklarını anlatan Dernek Üyesi Vedat Eroğlu ise “Çok ilginç objeler geliyor. Haluj sandığından dert kutusuna kadar birçok objeyle beraber unutulmuş gelenekler de ortaya çıkıyor. Kafkasya’dan gelen objeler de var. Bugüne kadar müze için 200’e yakın obje topladık” diye konuştu.
Yaklaşık 400 yıllık Çerkes geleneği olan dert kutusu hakkında bilgiler veren Eroğlu, “Çerkeslerde kız evleneceği zaman annesi tarafından damat evinde yaşayabileceği olumsuzluklara karşı uyarılır, damat evinde gelinin büyüklere saygısızlık yapmaması ve cevap vermemesi için anne tarafından kıza dert kutusu verilir. Kız tüm sorunlarını bu dert kutusuna anlatması, sorunlarının dışarı aktarmaması için anne tarafından tembihlenir. Bir nevi bu kutu psikologdur. En azından kızın derdini anlatabileceği bölümdür. Türkiye’de en son Eskişehir tarafında dert kutusunun kullanıldığı biliniyor. Bu vesileyle kaybolmaya yüz tutmuş gelenek gün yüzüne çıktı. Şu an elimizde bulunan kutu sembolize edilmiş hali” şeklinde konuştu.
Read More

Türker İnanoğlu hayatını kaybetti

SON DAKİKA HABERİ: Yönetmen, senarist ve yapımcı Türker İnanoğlu 87 yaşında hayata veda etti. İnanoğlu, 4 Nisan’da son yolculuğuna uğurlanacak.

Türk sinemasının usta ismi Türker İnanoğlu 87 yaşında yaşamını yitirdi.

İnanoğlu’nun ölüm haberini Sağlık Bakanı Fahrettin Koca duyurdu. 

Koca, “Sanat dünyamızın ünlü isimlerinden yapımcı ve film yönetmeni Türker İnanoğlu geçirdiği ani rahatsızlığın ardından kaldırıldığı hastanede yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Sevenleri olarak acımız büyük.” ifadelerini kullandı. 

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy da sosyal medya hesabından “Türk sinemasının duayen ismi, yönetmen, senarist, yapımcı ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi Türker İnanoğlu’nun vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum.” açıklamasında bulundu.

Bakan Ersoy, “Merhuma Allah’tan rahmet; ailesine ve tüm sanat camiamıza başsağlığı diliyorum.” ifadelerini kullandı.

HÜLYA KOÇYİĞİT: KELİMELER DÜĞÜMLENİYOR, YERİ DOLMAYACAK İnanoğlu’nun ölüm haberi üzerine NTV yayınına katılan Hülya Koçyiğit, “Türk sinemasına çok büyük bir iz bıraktığı gerçek. Çok değerli bir dost, çok kıymet verdiğim bir arkadaşım… Senarist, yönetmen, yapımcı, eğitim kurumu açmış bir insan. Uzun zamandır rahatsızdı. İnsan bu kadar sevdiği bir dostunu kaybettiğini duyunca kelimeler düğümleniyor.” dedi. Koçyiğit, İnanoğlu’nun eserleriyle anılacağını da söyledi, “Yeri dolmayacak.” ifadesini kullandı. HALDUN DORMEN: YERİ ÇOK BOŞ KALACAK Sanatçı Haldun Dormen de NTV yayınında İnanoğlu’nun çok yakın dostu olduğunu söyledi. “Yeri çok boş kalacak.” diyen Dormen, İnanoğlu’nun ailesine ve yakınlarına sabır diledi. MÜJDE AR: SİNEMANIN KENDİSİYDİ Sanatçı Müjde Ar da İnanoğlu’nun uzun süredir rahatsız olduğunu söyledi. NTV yayınında konuşan Müjde Ar, “Türker İnanoğlu’nu sinemanın bir bireyi olarak ifade etmek hafif kalır. Türker İnanoğlu sinemanın kendisiydi.” ifadelerini kullandı. İnanoğlu ile dostluğunun 50 yıl öncesine dayandığını anlatan Müjde Ar, “Onun için önce sinema vardı, sonra hayat vardı. Bütün yakın çevresindeki arkadaşlarına inanılmaz bir vefa duyan insandı.” şeklinde konuştu.

4 NİSAN’DA SON YOLCULUĞUNA UĞURLANACAK    İnanoğlu için 4 Nisan saat 10.00’da Tim Show Center’da tören düzenlenecek. Ardından öğle ezanına müteakip Levent Barbaros Hayrettin Paşa Camisi’nde cenaze namazı kılınacak. Türk sinemasında önemli filmlere imza atan İnanoğlu, cenaze namazından sonra Kanlıca’da aile mezarlığına defnedilecek.

TÜRKER İNANOĞLU’NUN HAYATI Yaşamının ilk 15 yılı Safranbolu’yla İstanbul arasında geçen İnanoğlu, futbolla birlikte en büyük tutkusu olan sinemaya yöneldi ve Ömer Lütfi Akad ile Nişan Hançer’e 9 filmde asistanlık yaptı. İnanoğlu, Yeşilçam’da çeşitli yapımcılara 10 film çektikten sonra 1960’ta kendi şirketi Erler Film’i kurdu ve bugüne kadar birçok sinema filmi, dizi ve televizyon programına imza attı.  Sinema oyuncusu Filiz Akın’la 1964’te evlenen İnanoğlu’nun daha sonra çocuk yıldız “Yumurcak” olarak ünlenen İlker adlı oğlu oldu ama çift 1974’te ayrıldı. İnanoğlu, halen evli olduğu oyuncu Gülşen Bubikoğlu’yla 1975’te yaşamını birleştirdi. Türker İnanoğlu Vakfı’nı (TÜRVAK) 1997 yılında kuran yapımcı, birçok meslek birliği ve derneğin kurulmasına da öncülük etti. İnanoğlu’nun Bubikoğlu ile evliliğinden Zeynep İnanoğlu isimli çocuğu bulunuyor.

Read More

Pompeii'de 2 bin yıllık Truvalı Helen freski bulundu

Pompeii’de 2 bin yıl sonra gizli bir tablo ortaya çıktı. Antik Roma kentinde yapılan kazılarda Truvalı Helen’i tasvir eden büyüleyici bir fresk bulundu. Yunan tanrısı Apollon’un rahibe Cassandra’yı baştan çıkarmaya çalıştığını, Truvalı Helen’in annesi Leda’yı ve elinde tabak tutan bir kadın figürünü gösteren üç fresk daha bulundu.

Yaklaşık 2 bin yıl önce Vezüv Yanardağı’nın ölümcül patlamasıyla yok edilen İtalyan şehri Pompeii’de keşifler devam ediyor. Arkeologlar, Pompeii’nin en uzun caddelerinden biri olan Via di Nola’da bulunan eski bir özel konutun duvarında dikkat çekici derecede korunmuş “fresk” resimler buldu.Truvalı Helen, Truva prensi Paris ile ilk kez tanışıyor.Çarpıcı sanat eserlerinden biri Yunan mitolojisinde güzel bir kadın olan Truvalı Helen’in, Truva prensi Paris ile ilk kez tanışmasını tasvir ediyor. Efsaneye göre ikilinin kaçması M.Ö. 12. yüzyıldaki Truva Savaşı’nın fitilini ateşledi.Truvalı Helen

Yeni keşfedilen ikinci bir fresk, Yunan tanrısı Apollon’un rahibe Cassandra’yı baştan çıkarmaya çalışmasını tasvir ediyor. Üçüncü fresk, Truvalı Helen’in annesi Leda’yı gösteriyor. 

Antik volkanik materyalden zar zor ortaya çıkarılan dördüncü fresk, elinde tabak tutan bir kadın figürünü gösteriyor.

Elinde tabak tutan bir kadın figürü.Oxford Üniversitesi’nde klasikler dersi veren Dr. Andrew Sillett, fresklerin “muazzam” olduğunu çünkü muhtemelen yanardağ patlamasına yakın bir zamanda yapıldıklarını söyledi. POMPEII’NİN KÜL OLUŞU Pompeii, saniyede 1,5 milyon ton erimiş kaya ve sıcak kül püskürten Vezüv Yanardağı patlamadan önce yaklaşık 11 bin nüfusa sahip gelişen ve zengin bir Roma şehriydi. Felaket yaratan olay, Pompeii yerleşimlerinin yanı sıra Herculaneum, Torre Annunziata ve Stabiae yerleşimlerini de yok etti ve bu süreçte 16 bin kadar kişinin ölümüne yol açtı. Patlamanın ardından Pompeii’deki kurbanların cesetleri, sonunda çürümeden önce koruyucu bir kül kabuğu içinde saklandığı için ün kazandı. 1800’lerin ortalarından itibaren bu bedenlerin geride bıraktığı boşluklar, son anlarını yeniden yaratmak için alçı kalıplarla dolduruldu .

Read More

Ömrünü lüle taşına adayan geleneksel el sanatçısı, iki kadın usta yetiştirdi

Eskişehir’de 40 yıl önce lüle taşı işlemeye başlayan Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatçısı Mehmet Çınar, birçok erkeğin yanı sıra iki kadına lüle taşı sanatını öğretti.

Ticari bakımdan işlenebilir en kaliteli lüle taşı yataklarının bulunduğu Tepebaşı ilçesi kırsal Kozlubel Mahallesi’nde 1984’te bu madenle tanışan 54 yaşındaki Çınar, katıldığı festivallerde Eskişehir’in bu ekonomik ve kültürel değerini tanıttı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Geleneksel El Sanatçısı ünvanını 1996’da alan Çınar, 6 yıl önce Eskişehir Olgunlaşma Enstitüsünde usta öğretici olarak görev yapmaya başladı. Enstitüde lüle taşını pipodan takıya, satranç takımından büstlere kadar birçok ürüne dönüştüren, ABD ve Çin’den gelen siparişleri yetiştirmeye çalışan Çınar, mesleğinin gelecek nesillerde devamını sağlamak amacıyla aralarında iki kadının bulunduğu birçok kişiye bu sanatı öğretti.

Mehmet Çınar, AA muhabirine, ilkokulu bitirdikten sonra yaz tatilinde doğduğu yer olan Kozlubel’de madeni işlemeye başladığını, 1984’te eline aldığı lüle taşını bir daha bırakamadığını söyledi.

Adeta bu madenin içinde büyüdüğünü belirten Çınar, şöyle devam etti: “Lüle taşını işlemeyi bırakamıyorum. Başka bir işle uğraştığımda aklım lüle taşında kalıyor. Pipo, tespih, satranç takımı, takı, topaç, büst gibi ürünler yapıyorum. 1996 yılında İstanbul’da Taksim Meydanı’ndaki bir festivale katıldım. Kültür ve Turizm Bakanlığı görevlileri lüle taşını işlerken beni izledi. Daha sonra işlemleri başlatıp, Kültür ve Turizm Bakanlığı sanatçısı oldum. Eskişehir Olgunlaşma Enstitüsünde 6 yıldır usta öğreticiyim.”

Çınar, lüle taşının gelecek nesillere aktarılmasının önemini vurguladı. Bu madenin çok değerli olduğunu dile getiren Çınar, “ABD ve Çin’den gelen siparişler üzerine pipo üretiyorum. Yurt dışından yoğun talep var ancak bunu karşılamakta zorlanıyoruz çünkü yeteri kadar usta yok. Taşı çıkaranların sayısı bile istenilen seviyede değil. İki kadın usta yetiştirdim. Kadın ustalarım çok iyi noktaya geldiler. Bir de erkek yetiştiriyorum.” diye konuştu. “KADININ ELİNİN DEĞDİĞİ HER ŞEY GÜZEL OLUYOR”

Çınar’ın yetiştirdiği ustalardan Çiğdem Genç Dündar, daha önce Halk Eğitimi Merkezinde ebru kursu verdiğini, 4 yıldır lüle taşıyla uğraştığını anlattı.

Lüle taşında farklı teknikler uyguladıklarını, kağıtları yakıp renklendirdiklerini belirten Dündar, “Kadının elinin değdiği her şey güzel oluyor. Benim lüle taşı ustası olduğumu öğrenenler şaşırıyor. ‘Lüle taşıyla erkekler uğraşır’ diye kalıplaşmış düşünce var ancak kadınlar olarak da gayet güzel yapıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

Çınar’dan öğrendiği lüle taşı işlemesini 2 yıldır sürdüren Şeyda Özbakan, bu sanatla uğraşmaktan memnuniyet duyduğunu belirtti. Özbakan, “Her yıl daha iyi olmak için çabalıyorum. Gelecekte kadın lüle taşı sanatçıları da yetiştirmek istiyorum. Kadınların rahatlıkla yapabileceği bir iş. Onları eğitmeyi ve yardımcı olmayı çok istiyorum. Lüle taşıyla uğraşmak rahatlatıyor.” ifadesini kullandı.

Mehmet Çınar’dan lüle taşı dersi alan emekli Önder Beşibirlik ise lüle taşına şekil vermekten keyif aldığını, istek, inanç ve ilgiyle çoğu insanın rahatlıkla bu sanatı yapabileceğini dile getirdi.

Read More

Türkiye Kültür Yolu Festivali başladı: 40 bin sanatçı katılacak

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Türkiye Kültür Yolu Festivali’ni Adana’da düzenlenen etkinlikle başlattı. Bakan Ersoy, “Adana’da bin sanatçı, Türkiye genelinde 40 bin sanatçı katılacak. 8 ayda 7 bine yakın etkinlik gerçekleşecek” dedi.

Türkiye Kültür Yolu Festivali, 13 Nisan’dan 10 Kasım’a kadar 16 farklı şehirde, 8 aya yayılmış bir kültür-sanat maratonuyla ülkeye adeta bir festival iklimi yaşatacak. Anadolu’nun yedi farklı bölgesinde gerçekleşecek etkinlikler aracılığıyla Türkiye’nin tarih ve kültür zenginliği ışığında herkese görsel, işitsel ve duygusal açıdan zengin bir deneyim yaşatılacak. Festival’in ilk durağı Adana’da bünyesine dahil edilen 12’nci Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı oldu. Bu sene 13-21 Nisan tarihleri arasında düzenlenecek karnaval bugün düzenlenecek etkinliklerle başladı. “Karnaval her sene daha fazla insana ulaşıyor” Adana Müze Kompleksi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, her sene katılımcı sayısının daha fazla arttığına dikkat çekerek, “Bir bölgede, bir şehirde 4 sene önce başlattığımız kültür yolu yolculuğuna bugün Anadolu’nun 7 bölgesinde 16 şehirde devam ediyoruz. Söz verdiğimiz gibi her yılda Kültür Yolu Festivali’ne dahil ettiğimiz şehirlerin sayısını artırıyoruz. 2028’de ise 35 şehre festivali yaymaya çalışacağız. Kültür yolu festivalleri birçok amaca hizmet ediyor. Her yaş ve her kesimden vatandaşımıza sanatın her türlüsüne rahat bir şekilde ulaşması asıl amacımız. Festivalin gerçekleştiği şehrin başta Türkiye olmak üzere tüm dünyada bilinilirliği artırmak ikinci hedefimiz. Festivali gerçekleştirirken hem kültür ve sanatı desteklemiş hem de sanatçılarımıza destek oluyoruz. Şehirlerimizin markalaşmasını sağlıyoruz. Kültür Yolu Festivali’ni gerçekleştirirken şehrin mevcut devam eden festivalleriyle entegre olmasını sağlıyoruz. Kendi isimleriyle daha zengin, daha etkili bir şekilde gelişmesini sağlıyoruz” ifadelerini kullandı. “Antalya ile noktalayacağız” Kültür Yolu Festivali kapsamında birçok ilde düzenlenecek programı anlatan Bakan Ersoy, “Kültür Yolu Festivali, Portakal Çiçeği Karnavalı ile birlikte gerçekleşiyor. Gaziantep’te Uluslararası Gastronomi Festivaliyle, Konya’da müzik festivali, Nevşehir’de balon festivaliyle beraber festivallerimizi gerçekleştiriyoruz. Adana’nın önemi bu sene kültür yolu festivali Adana ile başlıyor. 8 aya yakın bir süreyle festival devam edecek. Adana’yı Şanlıurfa izliyor oradan Bursa, sonra da Samsun’a geçiyoruz. İlk 4 şehir bu sene festival ile ilk kez tanışan şehirlerimiz. Kültür Yolu Festivali’ni bu sene Antalya ile noktalayacağız” dedi. “Türkiye genelinde 40 bin sanatçı katılacak” Adana’da bin, Türkiye’de 40 bin sanatçının festival kapsamında etkinlikler düzenleyeceğini aktaran Bakan Ersoy, “Özellikle Merkez Park ve Atatürk Parkı’nda sahneler kurduk. Bu sahnelerimizde Türkiye’nin önemli sanatçıları konserler verecek. 30 noktada etkinlikler olacak ve yaklaşık 500’e yakın etkinlik olacak. Adana’da bin sanatçı, Türkiye genelinde 40 bin sanatçı katılacak. 8 ayda 7 bine yakın etkinlik gerçekleşecek” diye konuştu. “Uluslararası kurum ve kuruluşlara daha fazla yer veriyoruz” Dijital etkinliklere de önem verdiklerini anlatan Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, daha sonra şunları söyledi: “18 metre yüksekliğinde holoflaks gösterisi olacak. Atatürk olmazsa olmazımız. Atatürk Kültür Yolu’nda dijital performansını da karnaval sırasında sanatseverlerle buluşturmayı planlıyoruz. 7’den 70’e her kesimden vatandaşımıza hitap eden birçok etkinlikle vatandaşlarımızı buluşturacağız. Kültür Yolu Festivali 8 ay boyunca dünyada en uzun süreli, en fazla sanatçı ve katılımcısıyla bir marka haline geldi. Bu nedenle artık uluslararası kurum ve kuruluşlara daha fazla yer veriyoruz. Bundan sonrada bu şekilde devam edeceğiz. Hem katılan şehir sayısını hem de katılımcı sayısını artırmayı planlıyoruz.” Bakan Ersoy, konuşmasının ardından basın mensuplarıyla festival hakkında toplantı gerçekleştirdi.

Read More

Bakan Ersoy, Adana'da açılan sergileri gezdi

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Adana’da bu yıl 12’ncisi düzenlenen Uluslararası Portakal Çiçeği Karnavalı’nın etkinliklerine katılıp açılan sergileri inceledi.

Kültür ve Turizm Bakanlığınca organize edilen “Türkiye Kültür Yolu Festivali”nin ilk durağı olan karnaval, çeşitli etkinliklerle başladı.

Adana Müze Kompleksi’nde açılan “Eskizden Piksele Dijital Sanat: Anadolu Edition” adlı sergiyi gezen Bakan Ersoy, çalışmaları inceleyip katılımcılarla sohbet etti. Ersoy, daha sonra kompleks bünyesindeki Tarım, Sanayi ve Kent Müzesi’nde inceleme yaptı. Engelliler için geliştirilen uygulamayla film izledi Programın devamında Bakan Ersoy, bir alışveriş merkezinin sinema salonunda gerçekleştirilen “Metin Şentürk ile Engelsiz Sinema” konulu söyleşiye katıldı.

Burada Bakan Ersoy’a Sinema Genel Müdürü Birol Güven, görme engellilerin sosyal hayata daha aktif ve bağımsız katılmaları hedefiyle geliştirilen “Hayal Ortağım” uygulamasını anlattı.

Tanıtımın ardından Ersoy, görme engellilerin sinemaya gittiklerinde görsel içerikleri yardım almadan algılayıp film seyredebilmelerini de sağlayan akıllı telefon uygulamasını deneyimledi. Uyku bandıyla gözleri kapatılan Ersoy, sesli betimlemesi bakanlık tarafından yapılan “Son Akşam Yemeği” filmini izledi. Ersoy’a programlarında, Adana Valisi Yavuz Selim Köşger eşlik etti.

Karnaval, 21 Nisan’a kadar sürecek.

Read More

Tekirdağ'daki Rakoczi Müzesi'nde yoğunluk

Ramazan Bayramı tatilinde Tekirdağ’a gelen yerli ve yabancı turistler, Rakoczi Müzesi’ni doldurdu.

Başta İstanbul olmak üzere yakın illerden ve yurt dışından gelen çok sayıda ziyaretçi, Tekirdağ kent merkezindeki müzeleri gezdi. Tatilciler, Osmanlı’ya sığınan Macar Prensi 2. Frenc Rakoczi’nin yaşadığı evden dönüştürülen Rakoczi Müzesi’ni gezerek Müze Müdürü Ali Kabul’den bilgi aldı. Kabul, bayram tatili nedeniyle müzede yoğunluk yaşandığını söyledi. Turizm sezonunun bayram tatiliyle birlikte açıldığını ifade eden Kabul, “Bayram tatiliyle kente gelen ziyaretçiler arttı. Hem yerli turistleri hem de Macar tatilcileri ilimizde ağırlıyoruz. Ziyaretçilere bilgi verip en iyi şekilde misafir ediyoruz. Genelde tatilciler Rakoczi Müzesi’nin yanı sıra Arkeoloji ve Etnografya Müzesi ile Namık Kemal Evi’ni ziyaret ediyor.” dedi. Bursa’dan tatil için gelen Bahar Akkaş da Tekirdağ’daki müze ve tarihi camileri herkesin gelip görmesi gerektiğini belirtti. Müze ziyaretlerinin kendileri için bilgilendirici olduğunu dile getiren Akkaş, verimli bir bayram tatili geçirdiklerini ve müzeleri çok beğendiğini kaydetti.

Read More