Arama: Kadın & Moda

Kadın kategorisinde genel olarak Moda başta olmak üzere Kadın’a dair her şey yer almaktadır.

Kütahyalı kadınlar gümüşü çini ve taşla birleştiriyor, zanaatkârlık becerilerini geliştiriyor

“Bu proje benim hayatımı değiştirdi: Ev kadınıyken ‘T.C. Kültür Bakanlığı Sanatçısı’ unvanı aldım ve yurtdışına açılan bir zanaatkâr oldum.”Bu sözler Kütahya’da yaşayan iki çocuk ve bir torun sahibi Nevin Işık’a ait. Sözünü ettiği proje ise Kütahya Belediyesi’nin tam 20 yıl önce; 2004’te Avrupa Birliği (AB) desteğiyle hayata geçirdiği Çini, Seramik ve Süs Taşı Üzerine Gümüş İşlemeciliği Projesi. Kütahya gümüşü ile Kütahya çinisini bir araya getiren bu eğitim ve üretim projesi, o kadar başarılı olmuş ki; pek çok olağanüstü zanaatkar yetiştirmiş. Zanaatkârların eserleri uluslararası tanınırlık kazanmış.

Işık gümüş takı takmayı çok sevdiği için kursa kaydolmuş. Kursta takı yapmaktan da hoşlandığını keşfetmiş ve kendine minik bir atölye açmış. “Atölyeyi açtığımdan kimsenin haberi yoktu, öyle ki eşimin bile 2 ay sonra haberi oldu! Kurstan sonra atölyeye gidip kendi kendime çalışıyordum” diyor.

Zamanla Işık’ın azmi karşılık bulmuş ve gümüş ile çiniyi bir araya getirdiği takılar sadece Türkiye’de değil Almanya’da da meşhur olmuş. Işık atölyesinde takı üretmeye devam ediyor; gümüş işlemeciliği kursları veriyor ve “T.C. Kültür Bakanlığı Sanatçısı” unvanıyla uluslararası fuarlara ve festivallere katılıyor.

Gümüş işleyerek çocuğunu büyüttü Ümmühan Oruç da ev kadınıyken bu kurs sayesinde yetenekli bir meslek erbabına dönüştü.

Ümmühan Oruç“İlk kursun ardından 3 yıl kalfalık, 3 yıl ustalık ve 6 ay da usta eğiticilik eğitimi aldım. Eğitimler sürerken takı ürettim ve yaptıklarımı satarak kızımı büyüttüm. Çok seviyorum bu işi ama kolay değil; bazen ateşle kaynak yapıyor, bazen çekiçle gümüşe şekil veriyor bazen de mikronları ölçüyoruz. Bütün bunlar ancak tutkuyla yapılabilir” diye konuşuyor. Oruç, Kütahya Belediyesi’ne bağlı UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı biriminde ve Halk Eğitim Merkezi bünyesinde halen çeşitli kurslar veriyor. Bu kurs sayesinde hayatı önemli ölçüde değişen bir diğer kişi de Sakin Yaman. “Usta öğretici olarak kursa davet edildim ve Ankara Beypazarı’ndan Kütahya’ya taşındım. Geliş o geliş!” diyor. Sesinden öyle anlaşılıyor ki; gümüş işlemeciliği, gümüş ve çiniden takı yapımı ve gümüşün Kütahya’dan gelen yarı değerli taşlarla birlikte kullanımı konularında öğrencilerine yıllardır verdiği eğitimden gurur duyuyor. “T.C. Kültür Bakanlığı Sanatçısı” unvanlı Yaman da halen Kütahya Belediyesi’ne bağlı UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı biriminde ve Halk Eğitim Merkezi bünyesinde halen çeşitli kurslar veriyor.Projenin başarısı tüm şehre fayda sağlıyor Kütahya Çiniciler, Fotoğrafçılar ve El Sanatları Esnaf Odası Başkanı Sadık Erilbaylı 20 yıl önce başlatılan bir projenin hem geleneksel sanatlar hem de şehrin ekonomik manzarası üzerindeki dönüştürücü etkisine dikkat çekiyor: “Bu proje çini ve gümüşün bir araya geldiği Kütahya’ya özgü yeni bir alan yarattı. Böylelikle el emeği göz nuru eserlerimizin cazibesi arttı. Takıcılık kentte önemli bir sektör haline geldi ve yeni ihracat olanakları doğdu. Başarının verdiği motivasyonla, gümüşten sonra bakır ve çiniyi bir arada kullanmaya başladık. Şimdi ahşabın ve çini ile uyumunu deniyoruz.”Büyükelçi Şubat 2024’te Kütahya’yı ziyaret etmişAvrupa Birliği Türkiye Delegasyonu Başkanı, Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut, “Yirmi yıl önce başlatılan bir AB projesinin bu kentin kültürel ve ekonomik canlılığına önemli ölçüde katkıda bulunduğunu görmekten büyük heyecan duyuyorum. Projenin ev kadınlarını nasıl becerikli zanaatkara dönüştürdüğünü duymak beni gururlandırdı ve kentin kültürel yaşamı üzerindeki zenginleştirici etkisine bizzat şahit oldum. Bu projede yer alan herkese kalıcı katkıları için şükranlarımı sunuyorum” diyor. Türkiye’nin sahip olduğu gümüş madeninin yaklaşık yüzde 70’i Kütahya’da bulunuyor. Çinicilik ise hem tarihi bir gelenek hem de bölge halkı için önemli bir geçim kaynağı. Proje hakkında Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ile iş birliği içinde yürütülen proje, eski usta-çırak geleneğinden yararlanarak kayıtlı işgücünü genişletti. AB, bu başarılı girişimi Yeni Fırsatlar Hibe Programı kapsamında 200 bin avro ile desteklemişti. Proje kapsamında gümüş işleme konusunda uzmanlaşmış atölyeler kurulmuştu. Bu atölyeler, çini ve doğal taşların gümüş işleme teknikleriyle entegrasyonuna odaklanmıştı. Yaklaşık 200 öğrenci bir yıllık eğitim programını tamamlamış ve sertifika almaya hak kazanmıştı.

Read More

Londra'daki yeni Banksy duvar resmine beyaz boyalı saldırı

Gizemli sokak sanatçısı Banksy’nin Londra’nın kuzeyindeki bir binanın duvarına çizdiği ağaç duvar resmi ortaya çıkışından iki gün sonra beyaz boyayla tahrif edildi.

Gizemli sokak sanatcısı Banksy‘nin yeni eseri Londra’da ortaya çıktı. Sanatçı Finsbury Park’ta bulunan duvar resmini resmi instagram hesabından paylaşarak kendisine ait olduğunu kanıtlamış oldu. Finsbury Park’taki sanat eseri, bir ağacın yakınındaki bir duvarda yeşil boyanın kaba fırça darbelerini içeriyor ve soyut bir yeşillik görünümü veriyor. Sosyal medyada paylaşılan yeni görüntülerde duvar resminin kısmen beyaz boyayla tahrif edildiği görüldü. Esere kimin beyaz boyayla saldırarak zarar verdiği ise belirlenemedi. Duvar resmini orijinal eser olduğu ortaya çıktıktan sonra eseri tamamlayan ağacın ve duvarın etrafına çit çekilmişti.

BELEDİYE ESERİ KORUMA KARARI ALMIŞTI Islington belediyesi, tahrifattan haberdar olduğunu söyledi. Beyaz boyayla esere saldırılmadan önce belediye, grafiti temizleme ekibinin sanat eserinden haberdar olduğunu ve onu kaldırmayacağını söylemişti. Belediye ayrıca, Banksy’nin seçtiği kiraz ağacının 40-50 yaşında olduğunu, çürüme ve mantar hasarı nedeniyle sağlık durumunun kötüye gittiğini söyledi. The Banksy Story dizisinin yaratıcısı James Peak, BBC’ye çalışmanın net bir mesaj verdiğini söyledi: “Doğa mücadele ediyor ve onun yeniden büyümesine yardımcı olmak bizim elimizde.”“KENTSEL OLARAK YOĞUN BİR ALAN SEÇİLDİ” Banksy’nin, bu eserini yapmak için “çok yoğun, kentsel ve yapılaşmış bir çevre” seçtiği belirtildi. Kadın figürünün “klasik Banksy tarzı bir şablon” olduğu da vurgulandı. Eserde ağaç canlanmış gibi görünüyor, ancak bu fark edilir derecede sahte ve sentetik bir canlanma. Dizi yaratıcısı Peak eserin yapım süreciyle ilgili, “Artık bahar geldi ve bu ağacın yapraklarla dolu olması gerekiyordu ama Banksy bisikletle yanından geçmiş ve ne kadar perişan göründüğünü düşünmüş olmalı” diye konuştu.

Read More

PTT'den Ara Güler konulu anma pulu

2018 yılında yaşamını yitiren dünyaca ünlü foto muhabiri Ara Güler’in ikonik fotoğrafları anma pulu olarak bastırıldı. Beyoğlu Tarihi Postanesi’nde satışa sunulan pullar için koleksiyonerler heyecanlıydı. (Haber: Melike Şahin Kamera: Cahit Kazan)

Read More

Aşık Veysel vefatının 51. yılında Sivas'ta mezarı başında anıldı

Aşık geleneğinin en büyük temsilcilerinden halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu, vefatının 51. yılında Sivas’ta anıldı.

Halk ozanı Aşık Veysel Şatıroğlu’nun vefatının 51. yılında, doğum yeri Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan köyündeki mezarı başında anma programı düzenlendi. Sivas Vali Yardımcısı İlhami Doğan, anma programında yaptığı konuşmada, Aşık Veysel’i rahmet ve minnetle andıklarını belirtti. Aşık Veysel’in çok önemli bir ozan olduğunu aktaran Doğan, “Veysel’in kurmuş olduğu dünyasında o fikirleri ve düşüncelerini, filozoflar ancak bu şekilde dile getirebilirdi. O, enfes şekilde insanlık adına tabiat adına her hadiseyi en yalın Türkçe ile dile getirmiştir. Veysel’in kendi ifadelerinde bulmuş haliyle kendisi için bugün düğün günü. Aynı Mevlana’daki gibi Şeb-i Arus’dur.” ifadelerini kullandı. Veysel’in torunlarından Rüstem Şatıroğlu ise “Bugün Aşık Veysel’in doğduğu topraklarda onun kara toprağına kavuşmasının yıl dönümünde köyündeyiz. Burada siz kıymetli dostlarla dedemi yeniden anmanın ve birlikte olmanın mutluluğu içerisindeyim. Türkiye’ye ve dünyaya mal olmuş bir değerin torunu olmak, onun soyunu devam ettirmek hem sorumluluğu hem de duygu yoğunluğuyla sözcüklerle anlatılabilecek bir şey değildir. Onu yaşamak, onu yeniden keşfederek yaşamak büyük bir gurur.” diye konuştu.İlçe Müftüsü Tayyıp Koçer’in Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından Aşık Veysel’in mezarına karanfil bırakıldı. Ozanın kabri başındaki anma programının ardından protokol üyeleri ve beraberindekiler, Aşık Veysel Müzesi’ni gezdi. Burada ses sanatçıları Aşık Veysel Şatıroğlu’nun eserlerini seslendirdi. Anma programına, Şarkışla Kaymakamı Samet Öztürk, İl Kültür ve Turizm Müdürü Aziz Erdoğan, Şarkışla Belediye Başkanı Ahmet Turgay Oğuz, sanatçılar, kurum müdürleri, Aşık Veysel’in torunları Cevriye Keçeci ve Sebahattin Şatıroğlu, kızı Hayriye Özer ve köy sakinleri katıldı.

Read More

12 bin şarkı incelendi: Sözler artık daha öfkeli

Avusturya’da yapılan yeni bir araştırma, şarkı sözlerinin son yıllarda daha öfkeli ve tekrarlı hale geldiğini ortaya koydu. Araştırma için son 40 yıldaki 12 bin şarkı incelendi.

Independent’in haberine göre, yeni yayınlanan bir araştırmada, 1980 -2020 yıllarında yayınlanan 12 bin İngilizce şarkının sözlerini analiz edildi. Araştırmaya göre, rap, country, pop, R&B ile rock şarkılarındaki sözler daha basit ve tekrarlayıcı hale gelirken, rap şarkıları öfke ve olumsuz duygularda en derin artışı gösterdi. Şarkı sözlerinin genel olarak son 40 yılda daha öfkeli hale geldiği ortaya koyulurken şarkı sözlerinin zaman içinde daha basit ve anlaşılması daha kolay hale geldiği tespit edildi. Analizler ayrıca şarkılarda kullanılan farklı kelimelerin sayısının, özellikle rap ve rock şarkılarında azaldığını gösterdi. Avusturya’daki Innsbruck Üniversitesi Bilgisayar Bilimleri Bölümünden Yardımcı Doçent Eva Zangerle, şarkılarda öfke aktaran kelimelerin daha yaygın hale gelme nedeni olarak müziğin toplumun bir aynası olarak “toplum ve kültürdeki daha genel değişiklikleri yansıtmasına” işaret etti. Zangerle, “Son 40 yılda, mağazadan plak satın almaktan, telefondan yayın platformlarında yüz milyonlarca şarkı arasından seçim yapabilmeye kadar giden bir değişime tanık olduk. Bu durum müziğin tüketilme şeklini de değiştirdi.” dedi. Zangerle ve araştırma ekibi ayrıca şarkı sözlerinin zaman içinde daha duygusal ve kişisel hale geldiğini tespit etti. R&B, pop ve country şarkılarında da duygusal açıdan olumsuz sözlerin kullanımında artış görüldü. Araştırmanın detayları Scientific Reports dergisinde yayımlandı.

Read More

Osmanlı'nın kuruluşunu konu alan Devlet Ana sahnede

Devlet Tiyatroları Ankara Devlet Tiyatrosu Müdürlüğünce, usta yazar Kemal Tahir’in 1967’de yayınlanan Osmanlı’nın kurulma sürecini anlattığı “Devlet Ana” eserinden uyarlanan tiyatro oyunu sanatseverlerle buluştu.

Ankara Devlet Tiyatrolarınca sahnelenen, rejisörlüğünü Ayşe Emel Mesci’nin üstlendiği, usta yazar Kemal Tahir’in Devlet Ana romanı tiyatro sahnesinde bu ay dünya prömiyerini yaptı. Devlet Ana oyunun biletleri 1 dakika içinde bitti ve bir rekora imza attı. Ayşe Emel Mesci, oyunun ilk temsilini verdiği Cüneyt Gökçer Sahnesinde, AA muhabirine, romanın oyuna aktarılma süreci ve esere yönelik açıklamada bulundu. Mesci, Devlet Tiyatroları sahnesinden 10 yıl uzak kaldığını ve yeniden eser üretmeye başladığı için mutlu olduğunu söyledi. 1970’lerde Kemal Tahir romanlarındaki Orta Asya kökenli, göçebe toplum düzeninin sıkça tartışıldığını belirten Mesci, “Bütün tarihçilerin, roman yazarlarının, politikacıların üzerinde durduğu romanlardı Kemal Tahir’in Devlet Ana, Kurt Kanunu ve Yorgun Savaşçı eserleri.” dedi. Mesci, eserde Anadolu medeniyetleri üzerine gelen göçlerin kendi kültür mirasını taşıdığını ve şaman kökenli hikaye anlatıcılığının daha sonra semavi semahlara dönüşmesinin sahneye yansıdığını söyledi.“Doğu operası ve Shakespearean bir anlayışla oyunu sahneledik” Seyirci karşısına çıkarak ilk takdiri kazandıklarını belirten Mesci, “73 yaşındayım ve 58 yıldır sanatın içindeyim. Yıllardır Anadolu mitosları, destanları, seyirlik oyunları üzerine uzun zamandır çalışıyordum. Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümü ikinci sınıf öğrencileri ile her yıl antik tiyatrolarda bir antik metni çalışıyoruz. Bu kazanımlarımı Devlet Ana’ya yansıttım. Bütün sanatların sentezinden çıkacak bir tiyatro anlayışım olduğu için doğu operası ve Shakespearean bir anlayışla oyunu sahneledik.” dedi. Rejisör Mesci, şunları kaydetti: “Tarihsel romanda hikayelerin kopmamasına önem verdik. 60 kişilik bir ekip oynuyor. Oyunda 27 tablo var ve bu sahneler 1290 ile 1300 yılı arasında geçiyor. Sıçramalı bir tarih akışı var. Bir sahne kös meydanı, diğer sahne Osman Bey’in obasında geçiyor. Bu sıçramalı akışı seyirciye aktarmak için her sahnenin kendi özgün çalışmasını yapmak gerekiyordu. Bunu doğru aktarabilmek için çok büyük mücadele verdim.” “Kemal Tahir oyunu izleseydi ne düşünürdü ve 2024’ten bu romanı nasıl görürdü” diye zaman zaman düşündüğünü ifade eden Mesci, Kemal Tahir’in Devlet Ana’yı yazarken derinlemesine tarih okuyarak araştırma yaptığı dönemle, bugünün eş değer olmadığını söyledi. Ayşe Emel Mesci, sözlerini şöyle sürdürdü: “Oyunda çok mert insanlarla karşı karşıyayız. Eser, Kuran-ı Kerim’in, Allah’ın son elçisi Hz. Muhammed’in söylediklerinin devamını, aynısını vurguluyor. Yani ‘Toprağın mülkiyeti Allah’ındır. Anadolu’da çok temel bir husus bu ilke. Oyunda kadın-erkek eşitliğini görüyoruz. Kadınların hepsi eşit bir şekilde düşmana karşı savaşıyorlar. Kadınlar aynı zamanda yiğit savaşçılar yetiştiriyor. Kayı boyu ve diğerlerinde ırk, dil ayrımı yok, Kemal Tahir bunu çok güzel işlemiş biz de sahneye yansıtmaya çalıştık. Tasavvufi açıdan bakıldığından insana değer veren ilkelerin olduğu, birbirine destek veren insanların ve çok iyi savaşçıların yetiştiği bir dönem ve iyi bir şekilde sahneye taşıdığımı düşünüyorum.” Bu tarz büyük oyunların Devlet Tiyatroları haricinde yapılamayacağının altını çizen Mesci, DT’nin sorumlukları olduğunu, hem öğretici, eğitici hem de eğlenceli oyunları hakkıyla yapabildiğini söyledi. “Devlet Tiyatroları olmasa bu ülkenin kültürü çok geri gider. Osmanlı’yı da, Cumhuriyeti de yeni ve yabancı yazarları sahneye taşıyorlar. Çok görevi var Devlet Tiyatrosunun. İzleyiciler, 3 saatlerini diziye vereceklerine gelip izlesinler.” diyen Mesci, faydalı ve doğru bir oyun çıkardıklarına inançlarının tam olduğunu kaydetti.

“DEVLET ANA, OSMANLI DEVLETİNİN YÖNETİMİ BİÇİMİNİN SİMGESİ”

Devlet Ana’yı (Bacıbey) canlandıran oyuncu Mehtap Öztepe, Ayşe Emel Mesci’nin yönetmenliğiyle böylesine zor bir oyunun sahnelenmesinden çok mutlu olduklarını söyledi. Öztepe, “Devlet Ana, Osmanlı Devleti’nin yönetimi biçiminin simgesi. Kadının sert karakteri, koruyuculuğu, anaçlığı, kadın olması, yönetim anlayışının göstergesi. Sert bir karakter, koruyucu ama kadın. Kadına saygı duyuluyor.” dedi. Oyunda didaktik bir dil kullanıldığını ve şiirsel bir anlatımın kullanıldığını vurgulayan Öztepe, “Kemal Tahir’in bir eserini oynamak bizim için büyük mutluluk, seyircimizin de seveceğini düşünüyoruz.” dedi. ERTUĞRUL, OSMAN VE ORHAN BEY’İN HİKAYESİ

Osmanlı Devleti’nin ikinci padişahı Osman Bey’i canlandıran Kutay Sungar, kapalı ve yoğun bir prova süreci geçirdiklerini ama prömiyer ile gelen seyirci yorumlarının ekibe mutluluk verdiğini söyledi. Kariyeri boyunca Genç Osman, IV. Murad’ı oynadığını ama Osman Bey karakterini oynamadığını, daha farklı olduğunu belirten Sungar, şunları kaydetti:

“Genç Osman’da Osman’ın hikayesi anlatılıyordu ama Devlet Ana’da sadece Osman Bey değil, bir boyun hikayesi anlatılıyor. Tek bir karakterin, kahramanın hikayesi değil ve dediğiniz gibi edebiyatımızın en önemli romanlarından birisi. Sonradan imparatorluğa dönüşecek ve ardından Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasına giden süreci getirecek tarihin ilk kısmını anlatıyoruz. Kemal Tahir’in 650 sayfalık romanın özünü sahneye aktarabildik diye düşünüyorum. Romanda olan ama sahnede olmayan bir şey var mı diye düşünüyorum ama her şeyi anlattık tiyatroyu baz aldığımızda.” “GÖRKEMLİ BİR ROMAN UYARLAMASI” Hikayenin anlatıldığı dönemin bugüne göre daha zor yıllar olduğunu belirten Sungar, oyunun ilk sahnelerinde Osman Bey’in Ertuğrul Bey’in vekili olarak görüldüğünü ve çok büyük bir Ertuğrul Bey karakterinin sahnede yer aldığını söyledi. Oyunun ortalarında önce bey sonra atalarına başkaldıran bir Osman Bey karakterini seyircinin izleyeceğini belirten Sungar, “Görkemli bir roman uyarlaması. Türk Dil Kurumu ödülü almış ve çok hoş bir Türkçesi olan bir roman Devlet Ana. Tarihe kurgusal da olsa objektif yaklaşan ve kültürümüzün, Osmanlı Devletinin kuruluş felsefesini anlatan bir oyun izleyecek seyircimiz. Ankaralı sanatseverleri oyunumuza bekliyoruz.” dedi. Osman Özkan’ın romandan uyarladığı iki perdelik oyunda, dekor tasarımını Murat Gülmez, kostüm tasarımını Gazal Erten, ışık tasarımını Yakup Çıtak üstlendi. Oyunun müziklerini usta müzisyen Tuluyhan Uğurlu’nun yaptığı, dramaturgisi Ali Berktay’a ait olan eser bugün, yarın, 2, 3, 4 Nisan’da Cüneyt Gökçer’de sanatseverlerle buluşacak.

Read More

Dünya Doğa Fotoğrafçılığı Ödülleri: Vahşi yaşamdan muhteşem görüntüler

Dünya Doğa Fotoğrafçılığı Ödülleri (World Nature Photography Awards) her yıl dünyanın en iyi doğa fotoğrafçılarını ödüllendirirken doğanın güzelliğini bir kez daha gözler önüne seriyor. İşte Dünya Doğa Fotoğrafçılığı Ödülleri’nin kazananları…

Fotoğrafçı Tracey Lund, İskoçya’nın Shetland Adaları açıklarında balık tutan sümsük kuşlarını gösteren bu fotoğrafla Dünya Doğa Fotoğrafçılığı Ödülleri’nde birincilik ödülünü aldı.
Afrika mandasının üzerinde oturan sarı gagalı öküzkakanın fotoğrafı, kuş davranışları kategorisinde gümüş ödül aldı.
Fotoğraf: Lakshitha Karunarathhna
Celia Kujala, Meksika’nın Baja California eyaletindeki Coronado Adaları açıklarında çöplerle oynayan bir deniz aslanı yavrusunun bu fotoğrafıyla, doğa foto muhabirliği kategorisini kazandı.
Kenya’nın Doğu Rift Vadisi’ndeki bir gölet kenarındaki leoparın bu fotoğrafı, Richard Li’ye siyah beyaz kategoriyi kazandırdı.
Galapagos Adaları’ndan bir başka görüntü ise yengeçleri gösteriyor.
Fotoğraf, Bill Klipp’e omurgasızlar davranışı kategorisinde ödül kazandırdı.
Galapagos Adaları’nda çekilen İngiltere’den John Seager, bir deniz iguanasının üzerinde duran lav kertenkelesini gösteren bu fotoğrafla amfibiler ve sürüngenler davranışı kategorisinde altın madalya kazandı.
İsviçreli Andy Schmid, Norveç’in Skjervøy kentinde ringa balığı kovalayan dişi bir orkayı gösteren bu fotoğrafla su altı kategorisinde altın madalya kazandı.
Bitkiler ve mantarlar kategorisini kazanan fotoğraf, Chatree Lertsintanakorn’a ait.
Tayland’ın Umphang Yaban Hayatı Koruma Alanı’nda “Thismia thaithongiana” adlı alışılmadık bir bitki.
Ivan Pedretti, İzlanda’da çekilen bu fotoğrafla Dünya manzaraları ve çevreleri ödülünü kazandı.
Amit Eshel, İsrail’in Negev çölünde bir uçurumun kenarındaki Nubya dağ keçisini gösteren bu fotoğrafla doğal yaşam alanı kategorisinde ödül kazandı.
Fotoğraf:  Jouni Erola
Fotoğraf: Nicolas Remy
Fotoğraf: Giovanni Crisafulli
Read More

400 yıllık Çerkes geleneği: Gelinin dert kutusu

Kocaeli’nin Kartepe ilçesinde kurulacak Çerkes müzesi için Türkiye’nin dört bir yanından objeler toplanıyor. Toplanan objeler arasında 160 yıl önce Çerkes soykırımı sırasında Kafkasya’dan getirilen Kur’an-ı Kerim de var, dert kutusu da.

Uzuntarla Mahallesi’nde hayata geçirilecek Çerkes müzesi için Uzuntarla Adige Kültür Derneği Başkanı Sedat Yenişen ve dernek üyeleri, geleneklerini yansıtan çeşitli objeleri topluyor.
Şu ana kadar 200’ye yakın obje toplayan Yenişen, elde ettiği eserlerle unutulmuş Çerkes kültürünün de ortaya çıkarılmasını sağlıyor.
Yenişen, 160 yıl önce Kafkasya’dan gelen ailenin yanında getirdiği Kur’an-ı Kerim’i de müzeye koymak için saklıyor.
Müzede sergilenecek eserlerin arasında en göz çarpan ise dert kutusu.
Çerkes geleneğinde anne, gelin olacak kızına dert kutusunu vererek, damat tarafını kimseye şikayet etmemesini, aile huzurunu bozacak durumları kutuya anlatması isteniyor.
Bu eserin ortaya çıkmasıyla unutulmuş gelenek yeniden hatırlandı.
Sedat Yenişen; aralarında Kur’an-ı Kerim, dert kutusu ve Çerkeslerin “haluj sandığı” diyerek tabir ettiği 100 yıllık sandığın da bulunduğu 25’in üzerinde eserin Orhan Halman tarafından getirildiğini söyledi.
Çerkes kültürünü yansıtan objelerin Uzuntarla Adige Kültür Derneği’nde muhafaza edildiğini söyleyen Sedat Yenişen, “Yakında açacağımız Uzuntarla Çerkes Müzesine gönderilen objeleri derneğimizde muhafaza ediyoruz. Şu ana kadar 200’e yakın obje topladık. 80-200 yıllık objelerimiz var. En ilginç obje Kafkasya’dan gelen Kur’an-ı Kerim. Haluj sandığı da çok nadir bulunan objedir. Kur’an-ı Kerim-i yaklaşık 160 yıl önce Kafkasya’dan gelenler getirmiş. Son sayfaları hırpalandığı için el yazması ile tekrar yazılmış. Haluj sandığı da geleneğimizdendir. Çerkeslerin düğün evine giderken yardım amaçlı içerisine Çerkes böreği dediğimiz haluj koyarlardı. Çok nadir bulunan sandıktır. Türkiye’de en fazla 3-4 tane vardır. Bu sandığın tarihi 100 yıla yakındır” dedi.
Unutulmaya yüz tutmuş Çerkes kültürünü yaşatmak ve gelecek nesillere aktarmak amacıyla uzun süredir eserler topladıklarını anlatan Dernek Üyesi Vedat Eroğlu ise “Çok ilginç objeler geliyor. Haluj sandığından dert kutusuna kadar birçok objeyle beraber unutulmuş gelenekler de ortaya çıkıyor. Kafkasya’dan gelen objeler de var. Bugüne kadar müze için 200’e yakın obje topladık” diye konuştu.
Yaklaşık 400 yıllık Çerkes geleneği olan dert kutusu hakkında bilgiler veren Eroğlu, “Çerkeslerde kız evleneceği zaman annesi tarafından damat evinde yaşayabileceği olumsuzluklara karşı uyarılır, damat evinde gelinin büyüklere saygısızlık yapmaması ve cevap vermemesi için anne tarafından kıza dert kutusu verilir. Kız tüm sorunlarını bu dert kutusuna anlatması, sorunlarının dışarı aktarmaması için anne tarafından tembihlenir. Bir nevi bu kutu psikologdur. En azından kızın derdini anlatabileceği bölümdür. Türkiye’de en son Eskişehir tarafında dert kutusunun kullanıldığı biliniyor. Bu vesileyle kaybolmaya yüz tutmuş gelenek gün yüzüne çıktı. Şu an elimizde bulunan kutu sembolize edilmiş hali” şeklinde konuştu.
Read More

Türker İnanoğlu hayatını kaybetti

SON DAKİKA HABERİ: Yönetmen, senarist ve yapımcı Türker İnanoğlu 87 yaşında hayata veda etti. İnanoğlu, 4 Nisan’da son yolculuğuna uğurlanacak.

Türk sinemasının usta ismi Türker İnanoğlu 87 yaşında yaşamını yitirdi.

İnanoğlu’nun ölüm haberini Sağlık Bakanı Fahrettin Koca duyurdu. 

Koca, “Sanat dünyamızın ünlü isimlerinden yapımcı ve film yönetmeni Türker İnanoğlu geçirdiği ani rahatsızlığın ardından kaldırıldığı hastanede yapılan müdahalelere rağmen kurtarılamayarak hayatını kaybetti. Kendisine Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum. Sevenleri olarak acımız büyük.” ifadelerini kullandı. 

Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Ersoy da sosyal medya hesabından “Türk sinemasının duayen ismi, yönetmen, senarist, yapımcı ve Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü sahibi Türker İnanoğlu’nun vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyorum.” açıklamasında bulundu.

Bakan Ersoy, “Merhuma Allah’tan rahmet; ailesine ve tüm sanat camiamıza başsağlığı diliyorum.” ifadelerini kullandı.

HÜLYA KOÇYİĞİT: KELİMELER DÜĞÜMLENİYOR, YERİ DOLMAYACAK İnanoğlu’nun ölüm haberi üzerine NTV yayınına katılan Hülya Koçyiğit, “Türk sinemasına çok büyük bir iz bıraktığı gerçek. Çok değerli bir dost, çok kıymet verdiğim bir arkadaşım… Senarist, yönetmen, yapımcı, eğitim kurumu açmış bir insan. Uzun zamandır rahatsızdı. İnsan bu kadar sevdiği bir dostunu kaybettiğini duyunca kelimeler düğümleniyor.” dedi. Koçyiğit, İnanoğlu’nun eserleriyle anılacağını da söyledi, “Yeri dolmayacak.” ifadesini kullandı. HALDUN DORMEN: YERİ ÇOK BOŞ KALACAK Sanatçı Haldun Dormen de NTV yayınında İnanoğlu’nun çok yakın dostu olduğunu söyledi. “Yeri çok boş kalacak.” diyen Dormen, İnanoğlu’nun ailesine ve yakınlarına sabır diledi. MÜJDE AR: SİNEMANIN KENDİSİYDİ Sanatçı Müjde Ar da İnanoğlu’nun uzun süredir rahatsız olduğunu söyledi. NTV yayınında konuşan Müjde Ar, “Türker İnanoğlu’nu sinemanın bir bireyi olarak ifade etmek hafif kalır. Türker İnanoğlu sinemanın kendisiydi.” ifadelerini kullandı. İnanoğlu ile dostluğunun 50 yıl öncesine dayandığını anlatan Müjde Ar, “Onun için önce sinema vardı, sonra hayat vardı. Bütün yakın çevresindeki arkadaşlarına inanılmaz bir vefa duyan insandı.” şeklinde konuştu.

4 NİSAN’DA SON YOLCULUĞUNA UĞURLANACAK    İnanoğlu için 4 Nisan saat 10.00’da Tim Show Center’da tören düzenlenecek. Ardından öğle ezanına müteakip Levent Barbaros Hayrettin Paşa Camisi’nde cenaze namazı kılınacak. Türk sinemasında önemli filmlere imza atan İnanoğlu, cenaze namazından sonra Kanlıca’da aile mezarlığına defnedilecek.

TÜRKER İNANOĞLU’NUN HAYATI Yaşamının ilk 15 yılı Safranbolu’yla İstanbul arasında geçen İnanoğlu, futbolla birlikte en büyük tutkusu olan sinemaya yöneldi ve Ömer Lütfi Akad ile Nişan Hançer’e 9 filmde asistanlık yaptı. İnanoğlu, Yeşilçam’da çeşitli yapımcılara 10 film çektikten sonra 1960’ta kendi şirketi Erler Film’i kurdu ve bugüne kadar birçok sinema filmi, dizi ve televizyon programına imza attı.  Sinema oyuncusu Filiz Akın’la 1964’te evlenen İnanoğlu’nun daha sonra çocuk yıldız “Yumurcak” olarak ünlenen İlker adlı oğlu oldu ama çift 1974’te ayrıldı. İnanoğlu, halen evli olduğu oyuncu Gülşen Bubikoğlu’yla 1975’te yaşamını birleştirdi. Türker İnanoğlu Vakfı’nı (TÜRVAK) 1997 yılında kuran yapımcı, birçok meslek birliği ve derneğin kurulmasına da öncülük etti. İnanoğlu’nun Bubikoğlu ile evliliğinden Zeynep İnanoğlu isimli çocuğu bulunuyor.

Read More