Uzay misyonlarının başlangıcından bu yana en çok araştırılan konu Evrende yalnız mıyız? sorusu. Eski bir NASA çalışanı bu soruya cevap niteliğinde bir araştırmaya imza attı. Şimdiye kadar binlerce ötegezen keşfedildi ancak yeni araştırmalar dünya dışında yaşamın var olabileme ihtimali en yüksek üç gezegeni açıkladı. İşte o gezegenler.
Ahtapot benzeri yaratıklar tarafından yönetilen bir su dünyası, güneşin hiç doğmadığı, aydınlık ve karanlıkla bölünmüş bir gezegen ve gökten erimiş kayaların yağdığı bir lav cehennemi.Bunlar bilim kurgu romanlarındaki yabancı dünyaların tasvirleri değil, bunlar şu anda uzaylıları barındırma olasılığı en yüksek olan “ötegezegenlerden” bazıları.
1992’den bu yana, sadece kendi galaksimizde 5 binden fazla ötegezegen keşfedildi ve bazıları yaşam için uygun koşullara sahip olabilir.Eski bir NASA çalışanı olan Dr. Lisa Kaltenegge, ötegezegenlerde yaşamı keşfetmenin ve onlarla iletişim kurmanın, insanlığın önündeki en büyük zorluklardan biri olacağını söylüyor.
Uzak yıldız sistemlerinden gelen ışığı inceleyerek, ötegezegenlerin atmosferlerinde yaşam belirtileri olup olmadığını belirlemeye çalışan araştırmacılar, uzayda yaşam arayışına yeni bir boyut kazandırıyor ve teknolojideki gelişmeler, bu arayışı daha da heyecan verici bir hale getiriyor.Uzayda yaşam arayışı hızla ilerliyor ve yeni keşifler, insanlığın evrende yaşamın varlığını anlamasına büyük bir katkı sağlıyor.Ancak burada, dış gezegenleri ışıklarında keşfedilmemiş dünya dışı yaşamı barındırabileceklerine dair ilginç ipuçları sunan uzak yıldız sistemlerinden sadece üçü yer alıyor.
Kepler-62’nin etrafında dönen Kepler 62-e ve Kepler 62-f gibi olası su dünyaları, Dünya ile Neptün arasında boyuta sahip. NASA’nın 2015 araştırma belgesine göre, Kepler 62-f, dünya dışı yaşamı desteklemek için büyük umut vaat eden bir gezegen olarak kabul ediliyor.Dr. Kaltenegger’e göre, bu su dünyalarında yaşayan varlıklar, Ted Chiang’ın “Hayatının Hikayesi” adlı bilim kurgu eserinde tasvir edilen ahtapot benzeri heptapodlar gibi olabilir. Ayrıca, Denis Villeneuve’un “Arrival” filminde olduğu gibi, uzaylılarla iletişim kurma ve onların teknolojilerini anlama süreci de oldukça ilginç olabilir.
Ancak, Kaltenegger, uzay yolculuğunda ustalaşma yetenekleri konusunda şüpheci. Ötegezegenlerdeki yaşamın, su altında gelişmiş olabileceğini ve teknolojik açıdan Dünya’dakinden farklı olabileceğini belirtiyor.Sonuç olarak, Kepler-62 dünyalarının gelecekte insan turizmi için ideal destinasyonlar olabileceği umuduyla, Kaltenegger, bu dünyaların evrendeki en iyi sörf noktalarından bazıları olabileceğini düşünüyor.
Trappist-1, yaklaşık 40 ışık yılı uzaklıkta ve çeşitli yaşanabilir bölge özelliklerine sahip üç ötegezegene ev sahipliği yapıyor. Bu gezegenler, birbiri ardına dönüyor. Araştırmacılar, bu gezegenlerin uzaylı yaşamı barındırma potansiyeline sahip olduğunu düşünüyorlar.Trappist-1’deki ötegezegenlerden Trappist-1e ve Trappist-1f, özellikle dikkat çekiyor. İkisi de ılıman sıcaklıklara ve uygun özelliklere sahip. Trappist-1e, Dünya’nın yüzde 70’ine yakın bir kütleye sahip ve sadece 4,7 milyon mil uzaklıkta bulunuyor. Trappist-1f ise, Dünya’dan yalnızca yüzde dört daha büyük ve yıldızın biraz daha uzak bir yörüngesinde dönüyor.
Bu gezegenler, Trappist-1 yıldızına çok yakın bir yörüngede döndükleri için bir yıl dönüşleri sadece birkaç gün sürüyor. Örneğin, Trappist-1e’deki bir ‘yıl’ sadece 6,1 gün sürüyor.Bazı bilim insanları, NASA’nın James Webb Teleskobu gibi gelişmiş teleskoplara sahip olmaları durumunda, Trappist-1e’deki uzaylı yaşamını inceleyebileceklerini düşünüyorlar. Bu tür bir teleskop, ötegezegen atmosferlerindeki belirtileri tespit edebilir ve uzaylı yaşamın izlerini araştırabilir.
Proxima Centauri, güneş sistemimize en yakın gezegenlerden biri. Yalnızca 4,25 ışıkyılı uzaklıkta olan Proxima Centauri b, ev sahibi yıldızıyla gelgit açısından kilitlenmiş durumda, bu da gezegenin bir tarafının sürekli aydınlık diğer tarafının ise karanlık olduğu anlamına geliyor.
Dr. Kaltenegger, bu durumu “güneşin asla batmadığı veya doğmadığı” bir gezegen olarak tanımlıyor.
Dr. Kaltenegger, Proxima Centauri b’nin karanlık tarafında bile biyofloresan organizmaların varlığına işaret ediyor.
Ayrıca, gezegenin güneş fırtınalarına karşı koruyabilecek bir biyolojik kalkan geliştirmiş olabileceğini de öne sürüyor.Araştırmacılar, Dünya’nın en tuhaf yaşam formlarını kullanarak, uzak gezegenlerdeki potansiyel yaşamı hayal etmek için benzersiz yaklaşımlar geliştiriyorlar.
Dr. Kaltenegger’in ifadesiyle, bu tür çalışmalar, evrende farklı yaşam formlarını araştırmak için önemli bir adımı temsil ediyor.